00 1 SAMI ULUS

00 1 SAMI ULUS

00 2 SAMI ULUS

00 2 SAMI ULUS

00 3 SAMI ULUS

00 3 SAMI ULUS

00 4 SAMI ULUS

00 4 SAMI ULUS

00 SAMI ULUS

Dr. Sami Ulus 1 Temmuz 1902'de Üsküdar semtinde Dönmedolap Sokağındaki 1 numaralı ahşap evde doğdu. 1922-1926 yılları arasında Tıbbiye eğitimi aldı. Askerlik hizmetini ise Tıbbiye Mektebi 4. son sınıfını okurken Gülhane Askeri Hastanesi’nde yaptı. 1926'da tıp doktoru oldu. Tıp doktoru olduktan sonra mecburi hizmetini Sinop vilayeti Boyabat kazasında yaptı. İhtisas olarak “Çocuk Doktorluğu” dalını seçmişti ve bu yönde eğitim gördü. Mecburi hizmet süresini tamamlaması sonra 1927 yılında İstanbul’a döndü ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hekimliğinde Osmanlı Devleti'nin ilk eczacı paşası; Mirliva Mehmed Raşit Paşa'nın oğlu Prof. Dr. Kadri Raşit (Anday) Paşa yanında eğitimine devam ederek ihtisasını Çocuk Doktoru olarak yaptı. İhtisasını 1929 yılında tamamladı ve Ankara’ya Çocuk Hekimi olarak atandı. (*1)

01 1 LAB RECETE

01 1 LAB RECETE

01 2 LAB RECETE

01 2 LAB RECETE

01 LAB, RECETE

1929 yılında Konya Doğum ve Çocuk Bakım Evi’ne tayin edildi ve 1936 yılına kadar 7 yıl Konya vilayetinde görev yaptı. 1931 yılında Mualla hanımla evlendi. Bu evliliğinden 1937 yılında kızı Fatma Duygu Konuk doğdu. Konya vilayetindeki görevinden 1936 senesinde Ankara Doğum ve Çocuk Bakım Evi’ne tayin oldu ve görevine burada devam etti.

02 1 ÇOCUK HAST

02 1 ÇOCUK HAST

02 2 COCUK HAST

02 2 COCUK HAST

02 3 COCUK HAST

02 3 COCUK HAST

02 ÇOCUK HASTANESİ

Dr. Sami Ulus 1929 yılında Ankara’ya çocuk hekimi olarak atandıktan sonra iki ayrı hastanede hizmet verdiği 1936-1957 yılları arasında kendi bireysel gözlemleri ve nüfus artışıyla birlikte ihtiyaç duyulan tedavi edici, aynı zamanda ihtisas eğitimleri verilebilen bir çocuk hastanesi kurulmasına öncülük etti. 1954'de yapımına başlanan ve 1957'de Ankara Hastanesi olarak hizmet vermeye başlayan hastanenin çocuk doktorluğunu yaptı.

1961'da Ankara Hastanesine başhekim olmasından sonra, kişisel özverili gayretleri ve çalışmaları ile Vehbi Koç'un bağışladığı bina Sağlık Bakanlığı tarafından inşaat işleri restorasyonları yaptırılmış, 1963 yılında Ankara Çocuk Hastanesi adıyla 150 yatak kapasitesiyle hizmete sokulmuştur.

03 BUST

03 BUST

03 BUST

Vehbi Koç’un anıları…


Vehbi Koç’un yazdığı “Hatıralarım, Görüşlerim, Öğütlerim” adlı kitabın 246. sayfasında bulunan “Vehbi Koç’un Yaşamının Kilometre Taşları” bölümünde; Ankara’da, Işıklar Caddesi’nde Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi’nin bulunduğu binayı Hazine’ye bağışlıyor ve bina Sağlık Bakanlığı’na devrediliyor. Çocuk Hastanesi halen bu binada faaliyette bulunmaktadır.


Yine Hayat Hikayem adlı kitabın119. Sayfasında ise; “Ankara’da Işıklar Caddesi’nde bir binam vardı. Bu bina Ankara hü­kümet merkezi olduktan sonra ilk yapılan binalardandı. O devrin büyük müteahhitlerinden rahmetli Emin Sazak Bey yaptırmış, sonradan bana satmıştı. Daha önce anlatmıştım. Bu binayı ilk aldığımdan beri Çocuk Hastanesi olarak Ankara Vilâyeti’ne kiralamıştım. Ankara’da Numune Hastanesi’nin pavyonlarından birinden başka Çocuk Hastanesi olarak bir tek bu bina vardı. Bu hastanenin Başhekimi rahmetli Dr. Sami Ulus, Ankara’nın en ta­nınmış çocuk hastalıkları mütehassıslarından biriydi. Çalışkanlığı, bilgisi, nezaketi, hastalarına gösterdiği ilgi ile çok sevilen bir insandı. Bu apart­mandan çevrilen hastanede Ankara halkına büyük hizmetleri dokunmuştu. Daha sonra da Sağlık Bakanlığı o zaman Telsizler denen, şimdiki Aydın­lıkevler semtinde yaptırdığı büyük Çocuk Hastanesini Dr. Sami Ulus’a ithaf etti ve hastaneye onun adını koydu. 1960’ta hastane henüz yapılmamıştı. Sadece Cebeci’de bir doğumevi açılmıştı. Işıklar Caddesi’ndeki hastane, gene çocuk sağlığı merkeziydi. Altın bağışını yaptıktan sonra bu binayı da Çocuk Hastanesi olarak kullanılmak üzere hazine’ye bağışladım.” yazıyor.


Kendisini her türlü çaba ve çalışmalarıyla 4 yıl başhekim olarak Ankara Çocuk Hastanesi’ne adayan Dr. Sami Ulus 6 Mayıs 1965 yılında görevi başında 61 yaşında yaşamını yitirdi. Vefatından sonra Ankara Çocuk Hastanesinin adı değiştirilerek hastaneye “Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi” ismi verildi. Hastanenin giriş katına Dr. Sami Ulus’un büstü konuldu.

04 KİTAPLARI

04 KİTAPLARI

04 KİTAPLARI

Yazdığı ''Çocuk Bakımı'' kitabı Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bastırılarak senelerce ders kitabı olarak okutuldu.


Dr. Sami Ulus iki tıbbi eser yazdı. İlk eseri ''Çocuk Bakımı” kitabının 1944 yılında ilk basımı yapıldı. Bu kitabı Milli Eğitim Bakanlığı satın aldı. İstanbul Maarif Vekaleti Kız Teknik Öğretim Okulları adına basılan kitap yıllarca orta mekteplerin son sınıflarında ders kitabı olarak okutuldu. Bu kitabın içinde çocukluk çağları, çocuğun beslenmesi, hayvan sütü verme metodu, çocuk mamaları, cılız ve vaktinden evvel doğmuş çocuklar, çocuk hastalıkları, bulaşık hastalıklar, hasta çocuklara bakım konuları yer almaktadır.


Kitap adı: "ÇOCUK BAKIMI"

Yazar: Dr. Sami Ulus

Yayıncı: Maarif Vekaleti, Kız Teknik Öğretim Okulları

Basım Yılı: 1944

Sayfa Sayısı: 105 sayfa

Ebat: 20 x 28 cm.


İkinci eseri doktorlar için yazmış olduğu “Süt Çocuğu Hastalıkları” kitabı yıllarca Çocuk Doktorları’nın başvuru kaynağı oldu.


Kitap adı: “SÜT ÇOCUĞU HASTALIKLARI”

Yazar: Dr. Sami Ulus

Yayıncı:

Basım Yılı: 1948

Sayfa Sayısı: 615 sayfa

Ebat:

05 HACI IBRAHIM

Ulus Alpu köyünden Üsküdara gelip Sarayda Kilercibaşı olan bir dede…


Dr. Sami Ulus’un dedesi Hacı İbrahim 1818'de, o zamanlar Kastamonu vilayeti Safranbolu kazası Ulus nahiyesine bağlı Alpu köyünde (yeni adı ile Aşağıköy) doğmuş, 1841 yılında 23 yaşında köyünden ayrılıp İstanbul’a gelmiş ve Üsküdar semtine yerleşmiş. Hacı İbrahim 1849'da Osmanlı Padişahı Sultan Abdülaziz’in saltanat döneminde saraya görevli olarak girmiş. ''Kilercibaşı'' memuriyet derecesine kadar yükselmiş. (*2)

Hacı Hüseyin

Surre Emini olan Hacı İbrahim’in kardeşi Hacı Hüseyin


Hacı İbrahim sultan sarayında görevli, nüfuz sahibi memur olmasından dolayı sonradan İstanbul’a gelen ortanca kardeşi Hacı Hüseyin’e yine Sultan Sarayına bağlı bir başka memuriyet görevine başlamasına yardımcı olmuş. Kardeşi Hacı Hüseyin Osmanlı’nın Anadolu Eyaletine bağlı vilayetlerdeki Haremeyni Şerfeyn Vakıfları tarafından toplanan parayı ve yardımları her yıl Mekke ve Medine’ye gönderme işlerini yapan kuruma girmiş. İlerleyen yıllar içinde işlerin nasıl yapılması gerektiğini öğrendikten sonra bu görevin başına “Surre Emini” olarak atanmış.

Mekke’deki Kâbe ve Medine’deki Ravza-i Mutahhara yani Peygamberin kabrinin bulunduğu mevkide Osmanlı döneminde buralar için ayrıca bir vakıf vardı. Bu vakfa "Haremeym-i Şerifeyn Vakfı" (6) deniliyordu. Buraya bağlı vakıflar ve malların yönetimi bu vakıf tarafından yürütülmekteydi. Bu vakıf mallarından toplanan vergiler Mekke ve Medine’deki fakirlere dağıtılırdı. Kırıkkale, Keskin, Çankırı, Çelebi yörelerinden vergi geliri toplayan insanlara ise "Haremeyn-i Şerifeyn Türkmenleri" denilirdi. Pelivanlı, Cerid, Şid, Beydili oymaklarının önemli bir kısmı Haremeym-i Şerifeyn Türkmeni olarak adlandırılmıştır. Bu uygulama Fatih Sultan Mehmed döneminde başlatılmış yakın zamana kadar sürmüştür. Mekke ve Medine’ye her yıl gönderilen mal ve para cinsinden yardımları göndermekle görevlendirilen kisiye Surre Emini (7) denilmekteydi.

O yıllarda Alpu (Aşağıköy)’den bazı kişiler İstanbul’a geldiklerinde Hacı İbrahim’i ve kardeşlerini ziyaret ederlermiş. Hacı İbrahim ekonomik kazanç yönünden o döneme göre orta seviyenin üzerinde olması sebebiyle köyünden yanına gelen akrabaları veya aynı köyden komşusu olanlara her Ramazan ayında İstanbul’dan köye dönerken orada yaşamakta olan annesi ve akrabalarına, diğer ihtiyaç sahiplerine yiyecek, giyecek türünden yardımları yanı sıra Fitre olarak dağıtılmak üzere parasal yardımları da vefat edene kadar göndermiş.

06 1 MEHMET IHSAN

06 1  MEHMET IHSAN

06 2 MEHMET IHSAN

06 2 MEHMET IHSAN

06 3 MEHMET IHSAN

06 3 MEHMET IHSAN

06 4 MEHMET IHSAN

06 4 MEHMET IHSAN

06 5 MEHMET IHSAN

06 5 MEHMET IHSAN

06 MEHMET IHSAN

Hazine-i Hassa Nezareti Tahrirat Müdürü bir baba…


Hacı İbrahim kendisinin sarayda belirli bir sosyal çevreye sahip olması nedeniyle 1 Temmuz 1862 doğumlu oğlu Mehmet İhsan’da iyi eğitim sahibi olmuş. Hacı İbrahim eğitimini tamamlayan oğlu Mehmet İhsan’ın (Dr. Sami Ulus’un babası) Osmanlı Devlet memuriyetinde görev almasını istediğinden Hazine-i Hassa Nezareti Tahrirat Kalemi Katipliğine yerleştirmiş. Mehmet İhsan burada uzun yıllar çalıştıktan sonra “Hazine-i Hassa Nezareti Tahrirat Müdür”ü olmuş. 1923'de Hazine-i Hassa Nezareti Tahrirat Müdürlüğünden emekli olmuş. 29 Eylül 1939’da vefat etmiş.


07 1 AHSAP EV

07 1 AHSAP EV

07 2 AHSAP EV

07 2 AHSAP EV

07 AHSAP EV

5 kuşak Üsküdarda yaşayan bir aile ve Üsküdar Dönmedolap sokağında 1 numaradaki ahşap ev…


Dr. Sami Ulus’un dedesi Hacı İbrahim 1841 yılında 23 yaşında köyünden ayrılarak İstanbul’a gelmesinden ve Üsküdar semtine yerleşmesinden sonra oğlu Mehmet İhsan da Üsküdar’da yaşadı. Mehmet İhsan’ın oğlu Dr. Sami Ulus 1904'de Üsküdar semtinde Tunusbağı'ndan Ahmediye'ye inerken tarihi Malatyalı İsmail Ağa caminin karşısında, İskender Baba türbesinin biraz yukarısında, Tavaşi Hasan Ağa Mahallesinde eski cuma pazarı kurulan Dönmedolap Sokağında Osmanlı dönemine ait ve 18 YY'da yapılan 1 numaralı ahşap evde doğdu.


Sunay Akın Dönmedolap sokağını şöyle anlatır; "Üsküdar'dan Kadıköy dolmuşuna binip, Hezarfen Ahmet Çelebi'nin konduğu Doğancılar Parkı'nı geçtikten bir kaç dakika sonra Karacaahmet Mezarlığı'nın duvarıyla karşılaşırsınız. Buranın adı Tunusbağı'dır. Kadıköy dolmuşu sağa doğru kıvrılan ana yolu takip eder. Dolmuştan inip Gündoğumu Caddesi ile Tıbbiye Caddesi'nin kesiştiği köşeden aşağıya doğru dik bir eğimle inen soldaki sokaktan aşağı doğru yürürseniz bu sokak Dönmedolap Sokağı'dır. Evlerin haremlik ve selamlık olarak ikiye bölündüğü devirlerde, erkeklerin oturduğu odayla, kadınlara ayrılan yer arasında bir çember üzerinde dönen iki gözlü dolaplar vardır. Günümüz otellerinin ve iş merkezlerinin dönme kapılarına benzeyen bu dolapların görevi, erkeklerin istediği yiyecek ya da içecekleri harem tarafından selamlığa ulaştırmaktı. Üsküdar'da bir sokağa adını veren Dönmedolap adını sözünü ettiğimiz bu dolaptan almaktadır."


Dr. Sami Ulus’un dedesi 1841’de 23 yaşında köyünden ayrılarak İstanbul’a gelen Hacı İbrahim 1’nci kuşak olarak, oğlu Mehmet İhsan 2’nci kuşak olarak Üsküdarda, Dr. Sami Ulus ve kardeşi Yegane Ulus 3’ncü kuşak olarak, Yegane Ulus’un kızı Emine Halide Ünal 4’ncü kuşak olarak, Halide Ünal'ın oğulları Etem Erol Ünal ile Mehmet İhsan Ünal da 5’nci kuşak olarak bu evde yaşadı.

08 HAZIRE

08 HAZIRE

08 HAZIRE 2

08 HAZIRE 2

08 HAZIRE

Üsküdar Dönmedolap sokağı 1 numaradaki ahşap evin önündeki hazire…


Dönmedolap sokağındaki 1 numaralı ahşap evin önünde envanter kaydı olan bir hazire bulunmaktadır. Ahşap evin önü yola üçgen gibi… Bu üçgenin içinde etrafı demir parmaklıklarla çevrili olan, hazier denilen üç mezar ve mezartaşı bulunuyor. Ortadaki kadın mezarı... Mezarların ayak ucunda da mezar taşları var.


Hazire etrafı duvar veya parmaklıkla çevrili mezar yerlerinin genel adıdır. Hazîreler birkaç mezardan oluşabildiği gibi birçok mezarı barındıranları da vardır. Hazîrelerin ilk çekirdeğini bitişiğinde bulunan binayı yaptıranın veya o bina ile bağı olan şahısların mezarları oluşturur. Zaman içinde bu mezarın yanına yeni yapılan definlerle beraber bir hazîre oluşur. Bir hazîrenin büyüklüğü orada ilk mezarı bulunan kişinin makamına ve mezarlık olmaya elverişli alanın genişliğine bağlıdır.


Bu hazire hakkında İ.B B. Beyazmasa'ya başvuruda bulunduk. 1-2896587233 nolu başvuru cevabı; “Başvurunuzda yer alan konu ile ilgili İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Varlıkları Projeler Müdürlüğü ile görüşülmüştür. Görüşme neticesinde tarafımıza verilen bilgi aşağıdaki gibidir: "06.06.2017 tarihinde söz konusu hazirede yapılan tespitte mezar taşları üzerinde inceleme yapılmıştır. Etrafı demir korkuluklarla çevrili olan hazirede üç adet mezar bulunmaktadır. Bu mezarların baş ve ayak şahideleri mevcut olup, mezartaşları üzerinde herhangi bir yazının bulunmadığı görülmüştür. Mezartaşlarından ikisi silindirik formda olup, yalnız biri dikdörtgen şeklindedir. Hazirenin yeri Üsküdar Pervititch 57 No’lu Haritada “yola açık yeşil alan” olarak gösterilmiştir. Bunu dışında tarihi kaynaklardan herhangi bir bulgu elde edilememiştir. Söz konusu tarihi harita ektedir. Müdürlüğümüzce yürütülen İstanbul geneli Türbe, Hazire ve Kabir Yerleri Envanter çalışması listesinde kayıtlı olan hazirenin mülkiyeti Başkanlığımıza aittir. Hazirenin yer tespiti tamamlanmış ve projelerinin elde edilmesi konusu, 23.11.2015 tarihli ve BN.773 sayılı resmi yazı ile müdürlüğümüze bildirilmiştir. Hazirenin restorasyon projelerinin elde edilmesi çalışmalarını takiben, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yapı İşleri Müdürlüğü tarafından proje uygulama çalışmalarına başlanacaktır."

09 1 EVLENME VE AİLE

09 1 EVLENME VE AİLE

09 2 EVLENME AİLE

09 2 EVLENME AİLE

09 3 EVLENME VE AILE

09 3 EVLENME VE AILE

09 5 EVLENME AILE

09 5 EVLENME AILE

09 EVLENME VE AILE

Dr. Sami Ulus 1931 yılında Mualla Ulus hanımla evlendi. 1937 yılında kızı Fatma Duygu Ulus (Konuk) doğdu.


Dr. Sami Ulus; Mualla Ulus’un eşi, Fatma Duygu Ulus Konuk'un babası, Nuhbe Nilüfer Konuk ve Ömer Sami Haydar Konuk'un dedesi, Yasemin Konuk Akın ve Esat Efe Konuk’un büyük dedesi, Yegane Ulus'un abisi, Emine Halide Ünal'ın dayısı, Etem Erol Ünal ve Mehmet İhsan Ünal'ın büyük dayısıdır.


Ankarada çekilen bu fotoğrafta Zühtü Çubukçuoğlu, eşi Nimet Çubukçuoğlu, Hüsnü Şahinoğlu, eşi Nezahat Şahinoğlu, Halide Ünal’ın eşi Hv. Alb. Nazmi Ünal, Dr. Sami Ulus ve eşi Mualla Ulus’la beraber görülüyor.

10 HARITA ULUS

10 HARITA ULUS

10 HARITA ULUS

Dr. Sami Ulus'un dedesi Hacı İbrahim Safranbolu Ulus nahiyesinden Üsküdar'a gelip saraya “Kilerci Başı” oldu.


Dr. Sami Ulus’un dedesi Hacı İbrahim 1841 yılında 23 yaşında, daha henüz evlenmeden yaşadığı, o zamanlar Kastamonu vilayeti Safranbolu kazası Ulus nahiyesine bağlı Alpu köyünden (yeni adı ile Aşağıköy) ayrılıp yaya olarak Bartın kazasına gelip buradan tarihi Yalı İskelesi’ne varıp buradan ırmak yolundan Boğaz mevkiine gelmiş. Bir gece diğer yolcular ile birlikte Boğaz İskele Hanı’nda konaklamış. Ertesi gün Hacı İbrahim Amasra'dan gelen gemi ile İstanbul’a hareket etmiş, İstanbula gelince de Üsküdar semtine yerleşmiş. Hacı İbrahim İstanbul’da birkaç yıl çeşitli işlerden geçimini sağlayıp yerleşik hale geldikten sonra kardeşlerini de yanına almak istemiş. Bekar olan kardeşleri Hacı Hasan ve Hacı Hüseyin de aynı yolu takiben İstanbul’a gelmişler. Üsküdar bölgesine yerleşen Hacı İbrahim ve kardeşleri Hacı Hasan ile Hacı Hüseyin geçimlerini burada sağlamaya başladıktan sonra bulundukları çevreden kendilerine uygun eşler bularak evlenmişler.

Hacı İbrahim köyünden ayrılıp o yıllarda İstanbul’a gelip yerleşmesine sebep; Aşağıköy’deki evlerinde ailesi ile birlikte ikamet ederlerken annesi ile yaşadığı bir olay olmuş. Annesi mısır unundan, ocakta kuyruk yağı sızdırıldıktan sonra arta kalan kıkırdak ile yapılan, tereyağı, yumurta ile yoğurulan, toprak fırında pişirilen bir yemek olan kömeç (3) pişirmiş. Kömecin yarısını Aşağıdere mahallesinde ikamet eden damat (enişteleri) yanlarına ziyaretlerine geleceğinden ona ikram etmek niyetiyle terecelerden birinin (4) içine saklamış. Hacı İbrahim yemek pişirilen ocaklı odaya girdiğinde ocak yanındaki ahşap el işçiliği ile yapılmış dolabın bir parçası olan önü açık terece gözü içinde kömec olduğunu tesadüfen fark edip onu afiyetle yemiş. Ertesi gün damatları ziyaretlerine geldiğinde ise anne yaptığı kömeçten ona ikram etmek istemiş. Ancak terece içinde sakladığı kömeci bulamayınca hayal kırıklığına uğrayarak evde kızılca kıyamet kopmuş. Aile içi tartışmanın ilerlemesi ile birlikte Hacı İbrahim annesine kızgın bir ifadeyle “Bu evin işini yapan evin oğlumu daha değerli, yoksa damat mı değerli?..” şeklinde ifadeler içeren sözler sarf etmiş. Tartışmanın dozu biraz fazlaca olmuş ki; Hacı İbrahim ertesi gün diğer eniştesi Hüseyin'in hanımı ve aynı zamanda kapı komşuları olan ablası İsmet’in yanına giderek, “Bana erzak hazırla uzak yola gideceğim“ demiş. Bu aile içi tartışma onun köyünden ayrılmasına sebep olmuş.

O yıllarda İstanbul’a gidip Üsküdar semtine yerleşen Hacı İbrahim 1849 yılında Osmanlı Padişahı Sultan Abdülaziz’in saltanat döneminde saraya görevli olarak girmiş. Uzun yıllar sultan sarayında son olarak ''Kilercibaşı'' (5) memuriyet derecesine kadar yükseltilmiş.

Kilercibaşı Enderûn ağalarının dördüncüsüdür. Padişah yemek yerken hizmet-i hümâyûnda bulunur, kilercilere nezaretle beraber sofra edevâtını muhafaza eder. Kilercibaşı, enderun ve ikinci avludaki mutfaklar ile kilerlerin, kiler koğuşu içoğlanların ve saray'ın dış teşkilatına bağlı tüm mutfak görevlilerinin amiridir. Diğer taraftan padişahın yemeğinin pişirilmesi ile ilgilenir, sofrasını kurarak yemesine nezaret eder; reçel, şurup, şerbet, macun ve tatlı türü yiyeceklerini hazırlatır; turşu, baharat vs. muhafaza eder. Padişah yemek yemeden önce yemeğinden kontrol için tatmak Kilercibaşının görevidir. Enderûnluların elbiseleri, hünkâr (padişah) tarafından tedarik edilir. Ağalar, başlarına som sırma takke ve takkenin altına iç fesi giyer. İki kollarının yanından enlice siyah kadifeden zülüf denen uzun birer alâmet sallandırır. Üstlerine, mevsime göre kaftan ve altlarına entâri giyer, bellerine ağır sırma işlemeli, kapaklı kemer takar. Padişahla dışarı çıktığında, kalıp işi denilen kavuk giyer ve bellerine lâhûrî şal sarar, mücevherli bıçak ve hançer takar.

11 PARIS

11 PARIS

11 PARIS

Dr. Sami Ulus'un dedesi Hacı İbrahim Padişah Sultan Abdülaziz'in mahiyetinde Parise gitti.


Hacı İbrahim Sultan sarayında Kilercibaşı olduğu dönemde Osmanlı Devleti’nin başında Sultan Abdülaziz vardı. Sultan Abdülaziz Fransa İmparatoru III. Napolyon’un daveti üzerine Fransaya bir ziyaret gerçekleştirmeyi planladı. 60 kişilik saray erkanından oluşturduğu, içlerinde ''Kilercibaşı'' Hacı İbrahim’in de bulunduğu hizmetli kadrosuyla birlikte, veliaht şehzade Murad’ı (5. Murad) ve şehzade Abdülhamid’i (2. Abdülhamid) ve küçük oğlu Yusuf İzettin Efendi’yi de yanına alarak 21 Haziran 1867 tarihinde Paris’e hareket etti. Osmanlı tarihinde ilk defa bir padişah Avrupa seyahatine çıkmıştı.

Sultan Abdülaziz Fransa gezisi sırasında İngiltere Kraliçesi Victoria’nın davetini kabul ederek Temmuz ayında İngiltere’yi de ziyaret etti. İngiliz Kraliyet ailesi Dover Limanı'nda Osmanlı misafirleri için olağanüstü görkemli törenler düzenlediler. Çiçeklerle süslenmiş olan Dover’de Sultan Aziz’i kraliçe adına Prince of Walles (7. Edward) başkanlığındaki heyet karşıladı. Galler Prensi Kraliçe adına gelen misafirleri vapura çıkarak karşıladı. Sultan Abdülaziz ve beraberinde gelen Osmanlı saray erkanı top atışları ile onurlandırıldı. İngiliz Kraliyet mensupları eşliğinde Sultan ve beraberindekiler buharlı özel bir trenle Londra’ya iki saatte gitttiler. Baştan başa Türk armaları ve çiçeklerle süslenmiş tren Charing Cross istasyonuna vardığında adeta bütün Londra halkının padişahı karşılamaya geldiği görüldü. Kraliyet muhafızlarının refakatinde faytona binen Sultan Abdülaziz halkın sevgi gösterileri arasında Buckingham Sarayı’na ulaştı. İngiltere’yi de içine alan bu ziyaretlerinden yurda dönerlerken, Prusya ve Avusturya’ya da uğradılar. Hiçbir Osmanlı sultanı bu türden yurt dışı seyahate çıkmamıştı.

Sultan Abdülaziz Fransa İmparatoru III. Napolyon’un daveti üzerine Hacı İbrahim’in de bulunduğu hizmetli kadrosuyla birlikte 21 Haziran 1867'da Paris’e hareket etmişler. Bu Osmanlı tarihinde ilk defa bir padişahın çıktığı Avrupa seyahati imiş. 30 Haziran 1867'da Paris'e varmışlar. İngiltere Kraliçesi Victoria’nın da davetini kabul ederek İngiltere’yi de ziyaret etmişler. Dover Limanı'nda İngiliz Kraliyet ailesi Abdülaziz'in şerefine olağanüstü görkemli tören düzenlemiş. Galler Prensi gelen misafirlerini Kraliçe adına vapura çıkarak karşılamış. Sultan Abdülaziz ve beraberinde gelen Osmanlı saray erkanını top atışları ile onurlandırılmış. İngiliz Kraliyet mensupları eşliğinde buharlı bir trenle Londra’ya iki saat gibi kısa bir zamanda gitmişler. İngiltere’yi de içine alan bu ziyaretlerinden yurda dönerlerken Prusya ve Avusturya’ya da uğramışlar. Osmanlı toprakları dışına diplomatik bir ziyaretin ilk defa gerçekleştiği bu geziden 7 Ağustos 1867'de İstanbul’a geri dönmüşler. Hacı İbrahim de bu seyahate katılmış.

Secere

Secerede Dr. Sami Ulus'un atalarının Tepedelenli Ali Paşaya kadar uzadığı görülmektedir.

12 SECERE

12 SECERE

13 HASTANE

13 HASTANE

13 HASTANE

Ankarada kurduğu çocuk hastanesine adı verildi.


Dr. Sami Ulus Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1950’li yıllarda Işıklar Caddesinde Ankara Çocuk Hastanesi olarak faaliyete geçmiştir. Hastaneye adını veren Dr. Sami Ulus’un kişisel gayretleriyle bugünkü hastane binası yapılarak 150 yatak kapasitesi ile 1963 yılında hizmete sokulmuştur.


Hastanenin birinci başhekimi olarak görevlendirilen Dr. Sami Ulus 6 Mayıs 1965 tarihinde çok sevdiği hastanesinde, görevi başında yaşamını yitirmiştir. Dönemin Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Vedat Ali Özkan tarafından hastaneye “Dr. Sami Ulus Hastanesi” adı verilmiştir.

EK

(1) Prof. Dr. Kadri Raşit Paşa (Anday): Osmanlı Devleti'nin ilk eczacı paşası Mirliva Mehmed Raşit Paşa'nın oğludur. Çocukluğu Kadıköy Bahariye'de geçen Anday ilkokulu eski Fenerbahçe Stadyumu'nun yanındaki Taş Mektep'te, orta ve lise eğitimini Kadıköy Sultanisi'nde okumuş, 1900 yılında Fransa'ya gitmiş. Paris Tıp Fakültesi'ni bitirmiş. Orada belediye hekimliği için teklif almış, fakat kalmayıp Türkiye'ye dönmüş. Üniversite hocası olarak kürsüler kurmuş. Çocuk hekimliği dalında ihtisas eğitimleri vermiştir. Ayrıca Çocuk Hekimleri Encümeni (Türk Pediatri Kurumu) kurucularındandır.


(2) Kastamonu Vilayeti, Safranbolu Kazası, Ulus nahiyesi, Alpu (Aşağıköy) Köyü:

Ulus İlçesi Bartın İlinin 37 km. doğusunda yer alır. Uluçay, Eldeş Çayı, Çerçi Çayı ve Alpu Çaylarının birleştiği vadide kurulmuştur. Safranbolu İlçesi ve Bartın İli arası yol güzergâhının üzerinde yer alan Abdipaşa Beldesinden doğu istikametine doğru gidildiğinde Ulus İlçe merkezine varılır. Burası bir vadi düzlüğünde, iki yönden gelen ve kazanın içinde birleşen akarsu yatağına yakın yerdedir. Bartın il olmasından sonra Ulus İlçesi Bartın Vilayet'ine bağlamıştır. (Alpu) Aşağıköy Bağlı bulunduğu Ulus ilçe merkezine 7 km. mesafededir. Küre Dağları Milli Parkının Bartın-ULUS bölgesinin güney eteklerinde, milli parka sınır olan ve diğer köylere göre en uzun arazi coğrafyasına sahip olması yanı sıra, köyün yerleşim yeri yüksekte olması sebebiyle bağlı bulunduğu Ulus ilçesinin tamamını görebilen bölgenin ve kazanın tek köyüdür.


(3) Kömeç: Kuyruk yağı sızdırılınca arta kalan kıkırdak ile yapılır. Tereyağı, yumurta ye kıkırdak yoğurulur, toprak fırında pişirilir. İkindi çaylarında peynir ile yemek pek hoştur. (Kastamonu Yöresel Yiyecekleri)


(4) Terece: Eski köy evlerinde ocaklı odaların ocak yanlarında ahşap el işçiliği ile yapılmış dolaplar ve bu dolapların bir parçası yine ahşaptan yapılmış önü açık gözlü yerler vardır. Bunlara yöresel adıyla “Terece” denilmektedir.


(5) Kilerci Başı: Kilercibaşı, Enderûn ağalarının dördüncüsüydü. Padişah yemek yerken hizmet-i hümâyûnda bulunur, kilercilere nezaretle beraber sofra edevâtını muhafaza ederdi. Kilercibaşı, enderun ve ikinci avludaki mutfaklar ile kilerlerin, kiler koğuşu içoğlanların ve Saray'ın dış teşkilatına bağlı tüm mutfak görevlilerinin amiriydi. Diğer taraftan padişahın yemeğinin pişirilmesi ile ilgilenmek, sofrasını kurarak yemesine nezaret etmek; reçel, şurup, şerbet, macun ve tatlı türü yiyeceklerini hazırlatmak; turşu, baharat vs. muhafaza etmek, padişah yemek yemeden önce yemeğinden kontrol için tatmak kilercibaşının görevleri idi. Enderûnluların elbiseleri, hünkâr (padişah) tarafından tedarik edilirdi. Ağalar, başlarına som sırma takke ve takkenin altına iç fesi giyerlerdi. İki kollarının yanından enlice siyah kadifeden zülüf denen uzun birer alâmet sallandırırlardı. Üstlerine, mevsime göre kaftan ve altlarına entâri giyer, bellerine ağır sırma işlemeli, kapaklı kemer takarlardı. Padişahla dışarı çıktıklarında, kalıp işi denilen kavuk giyerler ve bellerine lâhûrî şal sararlardı. Eskiler, mücevherli bıçak ve hançer takarlardı.


(6) Haremeym-i Şerifeyn Vakfı: Mekke’deki Kâbe ve Medine’deki Ravza-i Mutahhara yani Peygamberin kabrinin bulunduğu mevki ki Osmanlı döneminde buralar için ayrıca bir vakıf vardı. Bu vakfa Haremeym-i Şerifeyn Vakfı deniliyordu. Buraya bağlı vakıflar ve malların yönetimi bu vakıf tarafından yürütülmekteydi. Bu vakıf mallarından toplanan vergiler Mekke ve Medine’deki fakirlere dağıtılırdı. Kırıkkale, Keskin, Çankırı, Çelebi yörelerinden vergi geliri toplayan insanlara ise Haremeyn-i Şerifeyn Türkmenleri denilirdi. Pelivanlı, Cerid, Şid, Beydili oymaklarının önemli bir kısmı Haremeym-i Şerifeyn Türkmeni olarak adlandırılmıştır. Bu uygulama Fatih Sultan Mehmed döneminde başlatılmış yakın zamana kadar sürmüştür.

Kaynak : Tarih Terimler ve Deyimler Sözlüğü, “Haremeyn-i Şerifeyn Vakfı”, M. Z. Pakalın, MEB Yayınları. C,I, s.


(7) Surre Emini: Mekke ve Medine’ye her yıl gönderilen mal ve para cinsinden yardımları göndermekle görevlendirilen kimseye "Surre Emini" denilmektedir.


Araştırmacı Zafer Çelebi'nin Notu:

Dr. İbrahim Sami Ulus hakkında detaylı ve net bilgiler eşi merhum Mualla Ulus tarafından 22 Ocak 1986 yılında bir vesile ile yazmış olduğu üç sayfalık bibliografik bilgilerle açıklamaların olduğu mektuptan elde edilen bilgilerdir. Ayrıca bilgilerin doğrulanması ve eksik yönlerinin tamamlanması için annemin dayısı Sn. Mesut Çelebi’den aldığım ve ona da babası merhum Ahmet Çelebi tarafından anlatılmış bilgilerdir. Büyük dayımız olan Mesut Çelebi 1946 yılında Kastamonu Göl Köy Öğretmen Enstütüsüne yatılı öğrenci olarak kayıt olmuş. Burada 6 yıl uygulamalı eğitimler görerek 1951 yılında ilkokul öğretmeni olarak mezun olmuş. Yıllarca öğretmenlik yaptıktan sonra, Milli Eğitim Müfettişliği görevini yürütmüş. 1980 yılında emekli olmuştur.

Yayın yok.
Yayın yok.